Son bir hafta içinde ülke gündemini oluşturan malum olay Mersinde yaşanan cinayet vakasıyla ilgili muhtemelen yazılmayan söylenmeyen birşey kalmadı herhalde. Toplumun her kesiminde infiale sebeb olan bu olay aynı zamanda bazı konularında dillendirilmesine sebeb oldu. Örneğin Şeriat olsaydı bunlar olmazı… idam geri gelsin… sallandıracaksın bunları bak bir daha yapıyorlarmı… Ve son olarak artık şu evreye gelindi : Cezevinde infaz ederler…
Toplum olarak meseleleri değerlendirmede kullandığımız ölçü Allah’ın kitabı olmayınca çözüm olarak baş vurduğumuz yerlerden biri Kur’an olsa bile kullanma biçimimiz malesef yine vahye uygun olmuyor. Muhtemelen bunun en önemli sebebi her meselede olduğu gibi buradada POPÜLİST yaklaşımlar sergilemek olsa gerek.
Şimdi önce içinde bulunduğumuz toplumu tanımaya yönelik biraz tefekküre yoğunlaşalım. T.C Devleti Laik-Kemalist-Demoktratik bir Hukuk ! devletidir. ( En azından Kağıt üzerinde ) Haliyle buradan beklenen adelet ölcülü ancak Demokrasi dinine uygun bir adalet anlaşıyı olabilir. Bunun dışındaki istekler bu din tarafından Kabul edilmeyecektir. Gerçi siz şimdi bu şekilde yönetilen başka ülkelerde mesela İdam cezasının var olduğunu söyleyebilirsiniz ama bu ancak istisnai bir durumdan öteye geçmez, Ayrıca aynı ülkelerde başka meselelerde bu ülkede olan uygulamalara gore zaafiyet gösterir. Neticede demokrasilerde Kanun önünde herkes eşittir ancak Bazıları biraz fazla eşittir. Yada demokrasilerde herkes suçludur, bazıları biraz fazla suçludur.
Peki hal böyle ise toplumun suçluları cezalandırma yönteminde demoktarik uygulamalardan neden tatmin olmamaktadır ? Çünkü yasa koyucuları İNSAN ! merkezli yaklaşmaktadırlar. Meselenin merkezine insanı alınca haliyle en azılı canilerin bile hakları olacaktır… Evet malesef kabullenmeniz gereken bir gerçek var oda Demokrasi dininde İdam Haram ! dır…
Toplumdaki Kişilik Bozukluklarının temelinde bir çok sebep yatabilir. Bunun gerek sosyolojik gerekse psikolijik olarak değişik analizleride yapılabilir hatta bir neticeyede varılabilir. Toplumun Eğitim sistemine veya ekonomik şartlara vurgu yapılabilir ki suçun oluşmasında bunlarında muhtemel katkısı vardır. Yine suçun önlenmesinde alınacak tedbirler içinde sosyo-psikolojik tedbirlerden veya suç-ceza orantılı bir adalet anlayışından da bahsedilebilir ki buda belki bir nebze olsun suçun önlenmesine fayda sağlayabilir mi ? olabilir…
Mazluma dinini sormayan bir anlayışa sahip olan Müslümanlar zülüm altında olan veya zülme maruz kalan kişilere sahip çıkmayı şiar edinmiştir. Bu açıdan bakarsak toplumun bu olaya bu kadar yönlenmesi-yönlendirilmesi normal karşılanabilir. Burada normal olmayan bir şey var ilk günden bu yana yaşananlara ve muhtemel yaşanacak olanlara hiç VAHİY merkezli bakılmamasıdır. İdam cezasının tartışıldığı anlarda bile merkeze ALLAH’ın YASASI alınmamıştır. Müslüman toplumlardaki Taguti sistemlerde böyle bir beklenti içinde olmak belki hata olabilir ama en azından umut edilebilirdi.
Toplum İnşasında Kuran Ahlakıyla yetiştirilmiş bir nesil eksikliği burada da kendini hissettiriyor. Müslümanlar yaşadıkları toplumu değiştirmek zorundadırlar.
Rabbimiz Enfal Suresi-25’de “ Öyle bir fitneden sakının gelip sizi bulmasın..” diye emrediyor. Özellikle cahili toplumlarda yaşayan, İnadına açılacaksınız ! İnadına Dekolte giyeceksiniz ! diyen zihniyete karşı başta kendini ve neslini korumak zorunda olan Müslümanlar bu hususa dikkat etmeliler.
Yine Tahrim Suresi-6’ da “ Ey İman edenler ! Kendinizi ve ailenizi, yakıtı insanlar ve taşlardan oluşan ateşten koruyun…” diye emreder Rabbimiz. İçinde yaşadığı toplumun gerçeklerinden bihaber yaşamanın Müslümana nasıl bir bedel ödettireceğini unutmamak gerekir. Üstelik bu bedel dünyada bir eziyet olabileceği gibi Ahireti de tehlikeye koyabilir.
Laik-Kemalist Eğitim sisteminin Vahiyden bihaber, İslam Ahlakından yoksun yetişmiş-yetiştirilmiş nesillerin fıtrat arayışları ancak İslame teslim olmakla münkün olacaktır. Sadece başımız dara düştüğünde ve intikam hırsıyla yanıp tutşurken sayfalarını karıştırdığımız Kur’andan payımıza ancak pişmanlık düşecektir. Zira Kur’an bize Hicr-90,91. Ayetlerinde Kitabı Parçalara Ayırmak gibi bir batıl işten bahseder. Bu duruma düşmemek ve Rabbin tehtidi ile başbaşa kalmamak adına hayatın tüm alanlarını Vahiy ile şekillendirmek zorundayız. Aksi takdirde cahileyeden beslenen her fitnenin bize bulaşma riski vardır.
Bize Uzak Değil ; Evet başını kumun altına gömüp koca bir ömrü dünyada Müslümanların uğradığı zülümden habersiz yaşayan yıığnca insan bilemsede biz bunun nasıl birşey olduğunu çok iyi biliriz hatta bu konuda çok acı tecrübelerimiz vardır. Özellikle 90’lı yıllarda tüm Dünyanın gözü önünde Avrupa’nın göbeğinde meydana gelen Sırp katliamları esnasında onbinlerce müslüman kadına tecevüz edildi, hamile olanların karınları deşildi. Sadece o dönemde Sırp askerlerden hamile kalan 7 bine yakın kadın Dönemin İslam Alimler birliği başkanına mektup yazıp fetva aramıştı.
2003 yılında başlayan süreçte ABD zülmüyle başbaşa kalan Irak halkının sahipsiz kadınları başta Ebu Garip olmak üzere yüzlerce cezavinde onbinlerce tecavüze maruz kaldı. Son 3 yılda Suriyede yaşanan olayları ne anlatmaya ne yazmaya, ne yürek dayanır ne vicdan kaldırır.
Tüm ülke olarak girilen bu travma esnasında bile son bir hafta içinde Suriye’de kaç kadına tecevüz edildi, kaç çocuk varil bombalarıyla katledildi sayısını tam olarak kim bilebilir değil mi ?