Nebevi Yol Üzerine-1

Rahman ve Rahim olan Allah’ın adı ile…

Hamd yalnızca Allah’a aittir.

Bugün İslami mücadele içinde alma iddiası taşıyan tüm grup, dernek, vakıf v.s gibi kurumların veya kurumsallaşmış yazar/eğitimci Müslümanların diline pelesenk olmuş bir kelime var: “Nebevi Yol”. Aslında islami açıdan bakarsak bunun normal karşılanması hatta bunun aksinin islam dışı kabullenilmesi gerekir. Bu iddia sahiplerinin bir çoğunun kendi iç dünyalarındaki çelişkiyi bir kenara bırakarak şunu rahatça ifade edebiliriz ki mücadeleyi bu iddia üzerine sürdürenlerde dahil olmak üzere en fazla eksikliğini gördüğümüz hususun adıdır aynı zamanda bu tanımlama.

Şimdi  Nebevi Yol ! Derken ne anlıyorsunuz  diye sorsak muhtemeldir ki aynı anlama çıkan birçok süslü kelime de duyabiliriz. Hatta son zamanlarda duymakta zorlandığımız “Tavizsiz  Mücadele” veya “Omurgalı Duruş” gibi facebook vari aforizmalarıda katabiliriz. Bu tür tanımlamalar aynı zamanda net bir kimliğin, mücadele kimliğinin tanımlamasıdır. Eğer mesele sadece bu kadarla sınırlı kalsaydı, yani sadece tespitler ve tanımlamalar ile sınırlı kalsaydık muhtemelen hiç bir ihtilafla baş başa kalmaz, her meşreb ve mezhep ile aynı yere, aynı yerden bakardık. Çünkü herşey kağıt üzerinde böyle net ve güzel görünür zira kağıt üzerinde, somut olarak, teorik olarak; aynı anlama gelen kelimeleri ard arda tekrarlıyorum dilim varmıyor ama rahle başında  herkes “Nebevi Yol” üzerinedir.

Demokratik mücadeleden beslenen saray ahalisinden tutunda Hristiyan ruhban sınıflarını aratmayan, sorgulamadan yoksun, taassubun nirvanasını görmüş  tarikat-tasavvuf anlayışsızlığıda dahil olmak üzere herkes sözüm ona Nebevi Yol üzerinedir: AMA !…

Evet Ama. İşte herşeyi yeniden yazmaya, herşeye yeni bir anlam katmaya başlamak istediğimiz zaman kullandığımız ve imla kuralları gereği Büyük harfle başlamak zorunda kaldığımız o üç harfli belâ, AMA…

Herkesin bulunduğu yere Risaletten örneklik bulma zorunluluğu aslında aşılması zor bir durum değildir, yeterki bulunduğunuz yer Risalete ve haliyle Vahye aykırı olmasın. Ancak ne zamanki bu hususta kişi veya kurumlar çelişkiye düşse işte o zaman devreye giren bu AMA’lı anlayış tevilde sınır tanımayan bir ahlaksızlığıda beraberinde getiriyor ve bizden de çok şeyi alıp götürüyor.

Peki bu durumda Nebevi yol veya daha spekülatif bir tanım ile MUHAMMEDİ DURUŞ’un sosyal hayata teşekkülü nasıl olacaktır? Ete kemiğe bürünmüş hali… Somut tespit ve tanımlamalardan arınmış çözüm üreten yanı ne olmalıdır ? Yada olmalı mıdır ?

Rabbimiz Yüce kitabında kendisini güzel bir örneklik olarak sunan  Resulüne uymayı dinin merkezi olarak emrediyor. Bu konuda haddi aşan bir pervasızlığın bizleri nasıl bir vebal altına aldığını uzun uzun anlatmaya gerek yok sanırım. Şimdi hal böyleyken gerek bireysel hayatlarında gerekse İslami mücadelede yöntem olarak benimsenen davranış biçimlerinin Risaletten karşılığını aramak, karşılaştığı her konuda ona benzemek, en azından onun davranışına yakın bir davranış sergilemek, o da olmadı hiç olmazsa buna yeltenmek gerekmez mi ?, hadi buna da yapmadık diyelim, kalbimizden geçirmek ? ! Daha da aşağısı yok inemiyorum…

Bu durumda Hz. Peygamber olsaydı ne yapardı? Belki de sorulması gereken en net soru bu. Resulullah olsaydı ne yapardı ? Bu soruya vereceğimiz cevap aynı zamanda bizim durduğumuz yeri de belirleyecektir. Hz. Peygamber’in gerek Tevhidi mücadelesindeki taviz vermeyen, verilmesine de izin verilmeyen! duruşu, gerekse toplumsal inşada gösterdiği sabır ve merhamet bize aynı zamanda mücadelenin zorluğuna da göstermekte. Hatta Hz. Yusuf’un (12/101) Rabbinden canını Müslüman olarak almasını istemesini sadece sıradan bir dua olarak Kabul edemeyiz. Bu bize aynı zamanda ölene kadar devam etmesi gereken bir mücadele anlayışı içinde olmamızı resmeder. Zira Hz. Peygambere ve onun nezdinde tüm Müslümanlara da benzer bir emir Hicr-99’da net olarak verilmektedir. “ Ölüm sana gelinceye kadar Rabbine kulluk et”.   Ayette geçen kulluk ifadesini (Ve’bud) sadece farz niteliğindeki ibadetlerin yerine getirilmesi olarak anlamak elbette sığ bir yaklaşım olur, zira bu duayı yapan pegyamberlerin ibadetlerinde bir problem olması elbete düşünülemez. Örneğin Hz.Yusuf böyle bir dua yaparken Müslüman olarak ölmeme ihtimalini mi düşünmüştür. ?

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir