Bismillahirrahmanirahim.
Hamd Alemlerin Rabbi Allah’a, Salat ve Selam onun Resulune aittir.
Allah’ın emirlerinin uygulanmadığı, toplumların kendi nefis ve cahiliye geleneklerine göre yaşamlarını dizayn etmeye devam ettiği bir zaman diliminde yaşamaya devam ediyoruz malesef. İnsanlık Rabbine verdiği sözü unutmuş bir şekilde gümbür gümbür kıyamete doğru gitmektedir.
Kur’an’ın “Bu gidiş nereye ?” diye sorduğu bu soruya verilecek cevaplar aslında kişilerin kendi hayatlarını dizayn ederken merkeze aldığı kıstaslardan açıkça ortadır. İnsanlık siyasetten ekonomiye aile hayatından ticarete Allah’ın koyduğu sınırları değil, kendi nesiflerinin uygun gördüğü, şeytanın güzel gösterdiği seçimleri tercih etmektedir. Hâl böyle olunca Allah’ın rahmetinden yoksun bir şekilde yaşamaya devam edilmektedir.
Rabbimiz sunnetullah’ına uygun olarak hem bireysel hemde toplum olarak Kur’an’a uygun bir değişim ve dönüşüm sağlanmadıkça kavimlerin, toplulukların gidişatını değiştirmeyeceğini bize beyan etmektedir. Şüphesiz Rabbimizin vaadi haktır. O zaman bize düşen bu gidişatı değiştirecek ve toplumun en önemli kurumsal yapısı olan ve Kur’an’a sayısız ayetlerde önemi vurgulanan “AİLE” kavramını bir kez daha incelemek, irdelemek olacaktır. Rabbimizin Kur’anda örnekleriyle verdiği ve Resulullah (as)’ ın sünetinde uyguladığı aile anlayışına bir kez daha değinmek ve kendi anlayışımızı sorgulamaya çalışacağız.
Rabbimizin Kur’anda emrettiği ve bizlerin örnek alması gereken aile anlayışına değinmeden once çağımızın fitnesi olarak gördüğümüz ve artık müslüman gençlerinde üzerine sirayet eden “Bekarlık” fitnesine değinmeden geçmek olmaz. Zira; özellikle son çeyrek yüzyılda aile anlayışının vahiyden uzaklaşmasında en önemli etken şüphesiz bir aileye mensup olma isteğinin azalmasından kaynaklanmaktadır, yani Bekarlık Sultanlıktır safsatasıdır.
Son yıllarda keskin ve bir o kadar da ahlak hassasiyetinden yoksun bir Cahiliye anlayışı bilerek ve kasten topluma lanse edildi : Bekarlık Sultanlıktır. Toplumsal bir fesadın ilk ayağı olan ve insanların aile değerlerinden uzaklaşmasının ilk ayağıydı bu. Bir daha mı geleceksin dünyaya ! once gençliğini yaşa ! ne acelen var ! daha yaşın kaç ! vb gibi bahaneler ve nefsi gerekçeler kişilerin zihin dünyasına adım adım işlendi. Önce diploma sahibi olmayı, sonra bir iş bulup çalışmayı sonrada kazandığı parayı kafasına gore harcamayı hayatın tek gayesi olarak gören cahil insan bağımsız hareket etmeyi bir maharetmiş gibi group hayatını buna gore şekillendirmeye başladı. Özellikle son yıllarda gerek tv dizilerinde, gerekse tv dizilerini aratmayan ve fahşanın her türlüsünün açık seçik lanse edildiği sanal alemde hayatına yön vermeye çalışan azgın bir nesil yetişti.
Türkiye coğrafya olarak Geleneksel İslam anlayışının vakıf olduğu bir bölge, gerek geleneklerinden gelen gerekse Tevhid anlayışından yoksun olsa da iyi kötü bir islam anlayışının hakim olduğu bir topluluktu… Topluluktu diyorum zira artık kendini müslüman olarak gören kişilerin gündelik yaşamları, cahiliye anlayışından çokda farklı değil malesef…
Henüz Tv’lerin aile hayatlarını işgal etmediği 1970’li yıllarda Türkiye’de Tevhidi bilince sahip olmasa bile aile hayatına verilen önem toplumsal yozlaşmanın önündeki en önemli etken gibiydi, bir çeşit koruma duvarıydı. Bunu biz evlenme-boşanma istatistiklerine baktığımızda da rahatlıkla anlıyoruz.
Toplumsal fesada yol açan ve kişilerin kendi nefislerine gore hareket etmesi için açılan sahanın en önemli adımı şüphesiz “Bekarlık” fitnesiydi, ve bunun toplum tarafından kabul görmesi için hertürlü argumanda kulanılmış oldu.
1970’lerde Türkiye’de ortalama evlilike yaşı 21,5 iken şu an erkeklerde neredeyse 30’lara yaklaşmış durumda ve meselenin daha hazin boyutu bu ortalama neredeyse tüm müslüman kesim içinde geçerli. Yani neticede bu hesaplamalar toplumun inanç anlayışından bağımsız hesaplamalardır. İşte meselenin çarpıcı ve can sıkıcı boyutu burada başlıyor, Artık müslümanlarda sünnete uygun olmayan bir şekilde geç evleniyor…
(Devam Edecek İnşAllah)