Toplumsal fesada yol açan ve kişilerin kendi nefislerine gore hareket etmesi için açılan sahanın en önemli adımı şüphesiz “Bekarlık” fitnesiydi, ve bunun toplum tarafından kabul görmesi için hertürlü argumanda kulanılmış oldu.
1970’lerde Türkiye’de ortalama evlilik yaşı 21,5 iken şu an erkeklerde neredeyse 30’lara yaklaşmış durumda ve meselenin daha hazin boyutu bu ortalama neredeyse tüm müslüman kesim içinde geçerli. Yani neticede bu hesaplamalar toplumun inanç anlayışından bağımsız hesaplamalardır. İşte meselenin çarpıcı ve can sıkıcı boyutu burada başlıyor, Artık müslümanlarda sünnete uygun olmayan bir şekilde geç evleniyor…
Hevayı ilah edinen, gündelik yaşayan ve tüm planlarını nefsin azgın isteklerini her ne şekilde olursa olsun tatmin etmeyi düşünen kişileri anlayabiliriz belki ama, kendini Müslüman olarak tanıtan ve böyle bir aidiyet hissi taşıyan kişilerin, yan Müslümanların hayatlarını bu şekilde sürdürmek istemeleri katlanabilir bir şey değildir.
Bugün batı toplumunun gündelik yaşam biçimleri ile Müslüman toplumların yaşam biçimi arasındaki fark gittikçe kapanıyor, daha açık bir ifade ile, Müslüman toplumlar artık batı toplumlarında ne yaşanıyorsa ve nasıl yaşanıyorsa aynısını yaşıyor. Oysa Aile kavramı sadece gelenekten kaynaklanan bir olgu değildir. Bizatihi Kur’an’ın emrettiği ve sınıflandırdığı bir kavramdır.
Aile kavramını ve Kur’an’da zikredilen ayetlerini incelediğimizde, aslında çok farklı bir anlam ve çok farklı bir bakış açısı verir bize. Genel olarak Anne, baba ve çocuklardan oluşan klasik bir aile anlayışından ziyade, inanç anlayışının biçimlendirdiği bir sınıflandırma görürüz. Bu sınıflandırmanın bir tarafında Firavun ailesi vardır. Firavun ailesi, anne baba ve çocuktan oluşan bir birim değildir. Firavun ailesi vahye karşı duran, peygamberi reddeden ve ona düşmanlık eden bir anlayışın ürünüdür. Bu aile varlığını da aslında bu düşmanlığa dayandırır. Tüm insanlık tarihi boyunda Risâlet mücadelesine karşı duran ve küfür milletini temsil eden bir ailedir Firavun ailesi. Haddi aşan, azgınlıkta sınır tanımayan ve gerektiğinde kendilerini “tanrı” olarak nitelendirmekten de çekinmez bu azgın güruh.
Yetişkin her insan gibi Firavun ve onu temsil eden anlayışların günümüz versiyonlarını incelediğimizde küfür tarafında değişen bir şeyin olmadığını rahatlıkla görürüz. Dönemin azgınları nasıl ki toplumları ifsad ediyor ve nesilleri şirk düzenine uygun bir şekilde yetiştiriyorsa, günümüz firavni zihniyetlerinin de bu küfür ailesine yakışacak şekilde davrandığı görmek zor olmasa gerek.
İşte küfür ailesini temsil eden bu gruba karşı Kur’an’da örnek gösterilen aileler de vardır. İmran Ailesi, Nuh ve Ailesi, İbrahim ve ailesi, Hud ve Ailesi… Bu bize aynı zamanda tüm peygamberlerin mücadelesini aileleriyle birlikte yürüttüklerini de gösterir. Allah’ın indiklerine uyma ve uymama konusu bu ailenin belirleyici unsurudur. İbrahim (as)’in aile anlayışı Rabbi tarafından adete tekzip edilmekte ve peygamber dahi olsa iman etmemiş birine dua etmenin ve bağışlanma dilemenin kabul görmeyeceği Allah (cc) tarafından net bir şekilde belirtiliyor. (Tevbe 113-114).
Bu durum Nuh ve ailesi içinde geçerlidir. Nuh (as)’un uzun süren davet mücadelesine en yakınları, hatta en yakını biricik oğlu sırtını dönmekteydi, hatırlanırsa Nuh sûresinde detaylı olarak açıklanan bu meselede Nuh’un Allah’tan aldığı cevap “ O senin ailenden değildir” ifadesiydi.
Çekirdek aileden dava ailesine geçişin örnekleridir bu saydıklarımız. Tüm zamanlarında batıl ailenin batıl müntesipleri sürekli olarak kolektif çalışmakta ve tüm unsurlarını dava etrafında toplamak istemişlerdir. Mekke döneminde Hz.Peygamber’e karşı oluşturulan cepheye baktığımızda da dönemin zalimleri tüm unsurlarıyla Resulullah’a karşı mukavemet gösterirken malları, evlatları ve canlarının bu batıl davada telef etmekten de kaçınmamışlardır.
Zalimlerin ve Allah’a ve Resülunüne karşı savaş açan, Müslümanları yok etmek için âdeta seferber olan bu Batıl aileye karşı (ki, küfür tek millettir) oluşturulması gereken tek kurum varsa oda davaya adanmış aileyi, dava ailesini gündeme taşımak ve var olan tüm Müslüman aile anlayışımızı dava ailesine çevirmektir.
Şunu unutmamak gerekir ; Nesiller ifsat edilirken hiçbir şey yokmuş gibi davranmak Rabbimizin şu ilahi uyarısını görmezden gelmek, dikkate almamaktır. “Bir de öyle bir fitneden sakının ki o, içinizden sadece zulmedenlere erişmekle kalmaz (umuma sirayet ve hepsini perişan eder). Biliniz ki, Allah’ın azabı şiddetlidir.” (Enfal-25)
Selam ve Dua ile