İleride, dönüp baktığımızda, bu sene yaşadığımız Ramazan ayını büyük olasılıkla farklı hatırlayacağız. Çocuklarımıza, iftar sofralarının, teravih namazlarının olmadığı, cuma namazlarını bile eda edemediğimiz bir Ramazan ayını hatırlattığımızda, muhtemelen inanmaları çok zor olacaktır. Tek bir şartla; Bir sonraki ramazanlarımız bundan daha kötü olmaz ise…
Tüm bu geçici olduğunu düşündüğümüz şartlardan bağımsız olarak, Ramazan her haliyle mübarek ve fırsatlar ile dolu bir aydı, geldi geçti. Dünya hayatının kısalığı ve içindekilerin geçici, süslü cazibesine karşı bir duraklama ve tekrardan kendimizi tabir yerinde ise fabrika ayarlarına geri döndürme fırsatı sundu bize. Öze, fıtrata dönmede bulunmaz bir nimet olan bu kısa dönem, hiç farkında olmadığımız şekilde eriyip gitti avucumuzdan.
Peki; gerçekten kıymet bildik mi? Üstelik bu sene toplum olarak neredeyse Ramazan ayının büyük kısmını, sokağa çıkma yasakları arasında evde geçirdik. Evde geçirdiğimiz bu günler, hikmetli düşünüldüğünde önemli bir fırsattı bizim için. Hatırlarsanız, daha önceki senelerde ihya etmeye çalıştığımız Ramazan ayları, gereksiz bir koşuşturmadan, hengâmeden, gösteriş dolu takvasız iftar sofralarından ve ramazan ayına yakışmayan, adına şenlik dedikleri ne olduğu belirsiz eğlencelerden geçilmiyordu.
Bu ramazan ayında, işte böyle bir fırsat çıkmıştı karşımıza. Allah (cc), herkesi kendi kabuğuna çekti. Herkesin tefekkür etme, tövbe ve istiğfarda bulunması için bol miktarda vakti vardı. Allah’ın (cc) kitabı ile baş başa kalma, samimi bir yüzleşme fırsatı idi bu.
Son zamanların çok güncel bir sorusu var; “Bu süreçten kim kârlı çıkacak?” Süreçten kasıt, elbette son 2 ayda yaşanan pandemi süreci. Ramazan ayını da içine alan bu süreçten, özellikle, Kur’an’ın inzal olduğu ve içerisinde 1000 aydan daha hayırlı Kadir Gecesi’nin bulunduğu ramazan ayını, az önce saydığımız şekilde geçirmeye çalışanlardan daha kârlı kimse olmayacaktır.
Rabbine daha içten yönelen, Allah’tan derin bir pişmanlık ile tövbe edenler kazanacaktır. Bunlar için şüphesiz en uygun ortamlardan biri Ramazan ayının kendisiydi.
Neredeyse iki aylık bir esaret süreci yaşıyor herkes. Hasta olanlar korkusundan hastanelere gidemiyor. Şehirler karantina altında, ülkelere giriş çıkış yasak. Bankada paran var ama gidecek tatil yerleri kapalı, lokantalarda geçmiyor paran, harcayamıyorsun, araban var ama gezemiyorsun, elbiselerin dolapta duruyor ama giyemiyorsun… Oysa bunları elde etmek için Allah’ın (cc) hududunu ne kadar çiğnemiştin,? Kaç kişinin canını yakmıştın bu paraları kazanmak için ? Peki ya sonuç? Yıkanmadan defnedilen cenazeler…
Geçen sene ramazan ayını hatırlasın herkes. Neler yaptın, kimlerle iftarlarda buluştun? Geçen sene ramazan ayını görenlerden bazıları şimdi toprak altında. Demek ki geçen yılki ramazan, onlar için son ramazanmış. Peki, hangimiz bu ramazan ayının bizim için son Ramazan olmadığını söyleyebilir. 2 ay öncesine kadar ne planlarınız vardı değil mi? Ama bir virüs geldi, tüm planlarımızı alt üst etti.
Şimdi, belki 1-2 hafta sonra ortalık sakinleşse ve sen normal hayatına dönsen bile, hiç ummadığın anda bir gerçek gelecek ve yakalayacak seni. Allah’ın (cc) sana verdiği süre bitecek ve tüm planlar olduğu yerde kalacak. Bugün geçici olarak mahrum kaldığın “süslü metadan” ebediyen mahrum kalacak ve esas hayata başlayacaksın. Orada bizi bekleyenler burada nasıl yaşadığımız ile ilgilidir. Bir insanın dünya hayatında neler ile uğraştığına, neleri dert edindiğine ve ne için çabaladığına bakın, gördüğünüz şeyler o kişinin ahiret hayatı hakkında size bilgi verecektir. “Nasıl yaşarsanız öyle ölecek, nasıl ölürseniz öyle dirileceksiniz.”
Bu ramazan bazılarımız için belki de son Ramazan olacak. Hal böyleyken, evde tıkılıp kaldığımız şu günlerde bile Rabbimiz ile yüzleşmezsek, ne zaman yüzleşeceğiz?
Bakın Allah (cc) ne buyuruyor: “Onlar ki, “Rabbimiz! Biz şüphesiz inandık, bunun için günahlarımızı bize bağışla ve bizi ateşin azabından koru” diyen, sabreden, doğru olan, gönülden kulluk eden, hayra sarfeden ve seher vakitlerinde bağışlanma dileyenlerdir.”
Zaman, bizi hiç ummadığımız bir anda, babanın evladından, evladın babadan kaçacağı bir güne kavuşturacak. Hz. Yusuf (as), idam edileceği için ölümden korkan zindan arkadaşına; “bin yıl da yaşasan ölüm gerçeği ile yüzleşeceksin. Hatta Allah’ın (cc) peygamberi olsan bile ölüm bir gün gelip seni bulacak” diye nasihat ederken, ona asıl korkulması gereken şeyin ölüm değil, Allah’ın rızasını kazanmadan ölmek olduğunu söylüyordu. Evet, asıl korkulması gereken tek gerçek, Allah’ın (cc) rızasını kazanamadan ölmektir.
İşte değişik sebepler ile bize kendisini hatırlatan Allah (cc), ne yüce varlık ki, bize bu mübarek ayı hediye etti ve o mübarek ay şimdi gidiyor.
Şimdi ben size sormak istiyorum. Size ilahi bir güç gelse ve şunu kulağınıza fısıldasa: “Önümüzdeki sene Ramazan ayını göremeyeceksin, yani bu Ramazan, senin son Ramazan’ın!” dese…
Ne yapardınız?
………………
Evet işte onu yapın…
Çünkü eninde sonunda; Her Ramazan, Son Ramazan…