Son 2 aydır dünyanın neredeyse tek bir gündemi var. Geçen hafta, ilk yazıda üzerinde durmaya çalıştığımız meseleye, son halini vermek istedim. Bu yazıyı birkaç yıl sonra okumak nasip olursa, belki bugün düşündüğümüz ve tahmin ettiğimiz şeylerde yanıldığımızı görebilir, tahmin ettiklerimizden çok fazlasına da şahit olabiliriz. Ancak bu, halihazırda şahit olduğumuz meselelere kayıtsız kalacağımız anlamına gelmez.
Önce Çin’de başlayan ve ardından tüm dünyayı saran virüs salgınında ortaya çıkan tablo gerçekten düşünüldüğü kadar korkunç düzeyde mi?
Neredeyse bütün dünya karantina altında. İnsanlar evlerinden çıkmıyor. Bazı ülkeler sokağa çıkma yasağı ilan etmiş durumda. Gümrükler kapalı. Yurt dışı ucuşları askıya alındı. Tabir yerindeyse, köylü köyüne evli evine döndü. Tüm dünyada olup biteni sosyal medyadan okuyup anlam vermeye çalışırken, ilk yazımda da söylediğim gibi, değerlendirme ölçülerimiz birbirinden farklı olduğu için bu mesele ciddi bir siyasi yönlendirmeye de alet edilmiş vaziyette şu anda.
Dijital dünyanın toplumlar üzerindeki baskı ve hegemonyasını ve toplumsal değişimler üzerindeki denemelerinin tek elden yönetildiğini zaten biliyoruz. Tüm dünyada son 10 yılda olan biten ne varsa, bu merkezden yönetildi. Ortadoğuda “Arap Baharı” ile başlayan süreçten bu yana geldiğimizde olan biteni hatırlayın. Türkiye’de, Gezi olayları sürecinde, sosyal medya üzerinden bir ülke yönetimine el koyma çabası, aslında tüm dünya üzerinde denenen bir plan dahilindeydi. Kimi ülkelerde, bu daha ilk denemede başarılı olurken, Irak, Suriye, Mısır, Libya gibi ülkelere oranla, derin yapısı daha etkin ve dışarıdan çok taraflı kuşatma altında olan Türkiye gibi ülkelerde bunu başarmanın sadece sosyal medya üzerinden olmayacağı da anlaşılmış oldu. 15 Temmuz darbe girişiminde, aslında dışarıdan kuşatmanın tek taraflı olmadığı daha net anlaşıldı aslında.
Konuyla en alakasız insanların bile bildiği bir gerçek var. Dünyada kavga iki güç arasında oluyor. Küreselciler (Uluslararası sermaye sahipleri) ve Ulus devletler. Şimdi bunu hepimizin biliyor olmasının, bana göre tek sebebi var; artık kimse niyetini saklamıyor. Uluslararası diplomasi kuralları diye bir şey kalmadı. ABD başkanı tweet atıyor, Rusya aynı şekilde tweet ile cevap veriyor. Öyle heyetler arası bir diplomasi, görüşme, kibarlık vs. tarihte kaldı. Artık dünyada twitter ile darbe yapılıyor. Salgın mı yönetilmeyecek !
Tüm dünyada, sermaye ile ulus-devletler arasındaki kavganın tabiki en önemli sebebi ekonomi. Global şirketler, ulus-devletlerin ticaretten “vergi” adı altında aldığı parayı vermek istemiyorlar. Tüm dünyada ortalama vergi oranı (KDV ve Gelir vergisi dahil) % 30-35 arasında. Bu rakamlar, global şirketlerin uzun zamandır devletler ile kavga ettiği rakamlar. Çünkü kapitalizm, yüksek kâr anlayışı ile çalışır ve kârı arttırmanın en kestirme yolu giderleri azaltmaktır. Yani kazancını kimse ile paylaşmamaktır.
Küresel şirketlerin kendi aralarındaki rekabetten dolayı, (nitekim global şirketler de kendi içlerinde tek hareket etmiyorlar) birbirlerine daha yakın olan ulus-devletler, bunu fırsata çevirmek istese de, gelinen nokta, “bize yeni bir düzene hazırlanın” diyor.
Bakın virüs salgını çıkmadan önce, kimsenin görmediği ciddi bir savaş nerede veriliyordu biliyor musunuz? Petrol fiyatlarında. Rusya ve Suud rejimi, günlük üretim konusunda anlaşamayınca, başlayan savaşı kimse fark etmedi. Oysa virüsün etkisinden daha keskin bir şeydi.
1 Ocak’ta 66 dolar olan petrolün varil fiyatı, bugün 26 dolar!
Küresel kavgada herkesin elinde bir değnek var
Suud, (Yani Aramco, yani ABD) günlük varil üretimini daha da arttıracağım derken, Rusya 3 yıl dayanabiliriz diye bir beyanat verdi. Bu arada Rusya’da petrolün ortalama varil başı üretim maliyeti 25 dolar civarında ve şu an ham petrolün varil fiyatı 21 dolar. Dikkat ederseniz, ben göremediğimiz başka virüsler üzerinden devam etmeyi ufuk açması açısından dikkate değer buluyorum. Bu süreçte hepimizin kafasında bazı deli sorular oluştu ve çoğuna da cevap veremedik.
Bu süreçte, meselenin genelde komplo teorileri etrafında dönmesinin asıl sebebi, bizden canbazı saklamak içindir. Tüm dünyada, her birkaç yılda bir, buna benzer farklı isimlerde virüs salgınlarının çıktığını, hatta önceki virüs salgınlarında, bu koronavirüsten daha fazla kişinin öldüğünü göz önüne alırsak, korona virüsün, daha doğrusu sürecin tek elden yönetildiğini ve küresel panik havası oluşturularak bu kavgaya şekil verildiğini görmemiz gerekir.
Bu ve benzeri olayların tek paremetresi yoktur. Meseleyi virüs ve ortaya çıkardığı sağlık sorunları olarak ele alırsak yanılırız. Çünkü tüm dünyayı bu şekilde sabote eden bir hastalığın, bir merkez tarafından manipüle edildiğini tahmin etmek zor olmasa gerek.
Bakın mesela ABD diyor ki; “bizde ölü sayısı 1700 kişi oldu”. Hangi ABD? 350 milyon nüfusa sahip ABD. Kaynağında, yani Çin’de 5 bin, hijyen ve karantina önlemlerini zamanında almayan İtalya’da 6 bin, İspanya’da 3 bin. Tüm dünyada ise toplam 25 bin kişi.
İtalya, AB bölgesinin en yaşlı üyesi, yaş ortalaması 44! Evet 44 ve nüfusun %26’sı 65 yaş üstü. Tüm dünyada ölenler arasında neredeyse 60 yaşın altinda kimse yok. Varsa da 5-10 kişiyi geçmez muhtemelen.
İtalya’da ölenlerin yaş ortalaması 75 üstü.
Fransa’da hayatını kaybedenlerin %79 u 75 yaş üzeri.
Bu rakamlar aslında bize birşeyler anlatmalı.
Bu, sadece küresel ilaç şirketlerinin planladığı bir şey değil. Ayrıca, “bunu, ilaç şirketleri ilaç satmak için tasarladı” fikri bence komik, eğer böyle olsa dünya kamuoyuna bunu anlatamazlar, kaldı ki hesap daha büyük.
Peki ne oldu? Önce petrol fiyatları revize edildi. Sonra dünya borsaları tekrar alım seviyesine geldi. Bunlar, bu panik havasında olağan şeyler diyeceksiniz, peki şuna ne dersiniz? Virüs olayının patlak vermesinden kısa bir süre önce, ABD borsasında, bazı global şirket Ceo’larının (Amazon ilk sırada) yaklaşık 10 milyar dolar civarında satış yaptığı belirlendi. Türkiye borsasının günlük işlem hacmi ise 1 milyar dolar civarında. Yani Türkiye borsasının 1 günlük toplam işlem hacminin 10 katını satış yapmışlar.
Ne zaman ?
Virüs salgınından önce.
Bu bizim elde edebildiğimiz sadece küçük bir bilgi. 120 bin bandında olan Türk borsası 84 bine geriledi. Borsa başkanı, borsadan 2 sıfır atacağız demişti. Sanırım gerek kalmadı. Muhtemelen benzer birşey buralarda da olmuştur. Hatırlarsanız, bir önceki yayımladığımız yazıda da küresel sermayenin el değiştirdiğini yazmıştık. Nasıl mı? İşte böyle… Alman borsasında krizden önce, Mercedes’in işlem fiyatı 60 Euro civarında idi. Mercedes sıradan bir şirket değil. Dünyada en fazla kâr sağlayan 10 şirketten biri ve küresel sermayenin parayı stok yaptığı şirketler arasında. Virüs salgınından sonra dikkat edin! 60 Euro’dan 22 Euro’ya kadar geriledi. Peki kim aldı bu hisseleri ?
El-Cevap : Çin…
Süreç içerisinde, şu anda tüm Avrupa borsalarında Çin’in yaptığı toplam alımlar hesaplanmaya çalışılıyor.
Yine ilk yazıda hatırlarsanız İngiltere ve Rusya’nın neden bu sürece dahil olmadını sormuş, hatta meseleyi bizzat yönetiyor olamazlar mı ? demiştim. Tüm dünyada ülkeler her akşam ölü sayılarını açıklarken, İngiltere süreci doğal seleksiyona bırakacağını söyleyince ciddi tepkiler aldı. Tepki alma sebebi, aslında sağlık endişesi değildi. Salgından ciddi olarak etkilenmiş imajı vermeye geçti hemen. İngiltere sürecin günah keçisi olarak görünmek istemediği için bir anda nasıl olduysa “bizde de ölü var” demeye başladı. Şu an İngiltere’nin verdiği rakam 750 ölü ?
DEVLETLERİN AÇIKLADIĞI PAKETLER
Bir soru işaretini de buraya koyalım. Geçen hafta virüsten etkilenen ülkeler hemen yardım paketleri açıkladılar. Kendi ülkelerindeki mücadele için !
- ABD : 2 trilyon dolar
- Fransa : 375 milyar dolar
- Almanya : 615 milyar dolar
- İngiltere : 412 milyar dolar
- İtalya : 216 milyar dolar
- Kanada : 83 milyar dolar.
Peki soru şu olsun; bu paralar ne amaçla harcanacak? Aşı var mı? Yok. Hastalığın tedavisi var mı? Yok. Peki bu paralar nereye gidecek? Kanada Cumhurbaşkanı çıktı, karemalar karşısında, “Halkımız evinden çıkmasın, onlar sadece sağlığını düşünsün, para bizim işimiz” dedi ve virüs ile mücadele için 83 milyar dolar ayırdığını açıkladı.
Peki Kanada’da virüs ne durumda?
4 bin enfekte ve 55 ölü. Karşılığında ayrılan para 83 milyar dolar…
Fransa’da ayrılan para, hane halkına dağıtılsa ortalama hane başına 15 bin euro ödenmesi gerekiyor.
Almanya’nın ayırdığı para 615 milyar euro. Üstelik Almanya süreçten en az etkilenen ülkelerden biri. Üstelik İtalya ile sınır komşusu olmasına ragmen !
Eğer Türkiye’nin de global bir markası olsaydı ve her sene bütçe 300-500 milyar euro fazla verseydi, muhtemelen Türkiye de hedef ülkelerden biri olurdu. Yani kısaca 9’lu çete paralara çöktü…
Ama herkesin dilinde ne var? Hastalık zengin-fakir dinlemiyor. Yalan…
Falanca devlet başkanı pozitif çıktı. Yalan…
İngiltere başbakanı pozitif çıktı.
İngiltere kraliçesi pozitif çıktı. Yalan…
Kraliçe dediğiniz kişi, bağ-kur emeklisi mi? Sarayda doktor ordusu var. Bu küresel operasyonu herkese kabul ettirmek ve toplumlar nezdinde meşruiyet kazandırmak için yapılan sosyal motivasyon aracı sadece. (Tabiki bunlarda normal insanlar gibi hasta olabilirler o ayrı mesele). Ama Kraliçenin maskeli fotoğrafları sadece ingiliz usülü reklam çalışması.
DİJİTAL DOLAR MI GELİYOR?
ABD özellikle son 20 yıldır, Ortadoğu’daki operasyonlarını bastığı ikiz dolarlar ile yönetiyor. Tüm dünyada doların rezerv para olmasını engellemek isteyen ve dünya ticaretinde doların değişim aracı olmasını istemeyen küresel bir ekip var. “ABD bastığı yasa dışı ve kayıtsız paralar ile dünya ekonomilerini parmağında oynatıyor” desek yeridir. Kripto para söylemlerini buna bağlamak lazım. Ama ABD’nin de eli armut toplamıyor tabi. Şimdi dijital dolar çağının denemeleri yapılacak. Nedir dijital dolar? Hesabınızda dolar olacak ama, bankadan çekmek istediğinizde nakit olarak alamayacaksınız. Ancak alışverişlerinizde veya ödemelerinizde yaşadığınız ülke kuruna göre bozdurup kullanacaksınız. Zaten kağıt para virüs taşıyor ya ! dokunmamış olacaksınız.
ABD, virüs salgını için ayırdığı 2 trilyon doları insanların hesabına dijital olarak yüklemenin planını yapıyor. Çünkü gerçekte öyle bir para yok. Vermeyecek, daha doğrusu veremeyecek. Sadece planlarını sahada denemiş olacaklar. Bunun için 2 engel var.
- ABD halkının yüzde 25’i banka kullanmıyor.
- Uluslararası baskı.
İkincisi daha önemli, çünkü bu aynı zamanda ABD’nin sınırsız para basma isteğinin önünü açacak. Bastığı ikiz paraları piyasadan toplamak veya onu kendisine iade edip karşılığında altın almak isteyen ülkelerin de önüne geçecek. Bakın bu amaçla, ABD, geçen hafta piyasadan, yani tüm dünyadan topladığı 1 trilyon doları yaktı, imha etti.[1]
Peki neden ? Çünkü sahteydi…)
PEKİ BİZ BU İŞİN NERESİNDEYİZ?
Bu aşamaya kadar anlatmaya çalıştığım şeyler, elbette elde ettiğimiz bulguları, geçmiş bilgiler ile harmanlayıp, puzzle’ın parçalarını bir araya getirmekten başka birşey değil aslında. Zira 100 yıldan fazla bir süredir, müslümanlar dünya siyasetinde özne değiller. Sadece süreçleri izleyip planları okumaya anlamaya çalışıyoruz, o kadar. Bu tespitlerimizde hata etme ihtimalimiz de var. Ancak biz meselelere, yalnızca somut veriler ışığında, neden-sonuç ilişkisini baz alarak bakamayız. Kâfirlerin plan yapması, hatta uzun vadeli planlar yapması çok normal.
Buna karşılık Allah’ın bize yüklediği sorumluluklar var. Kafirlerin planlarını göz ardı ederek dünyayı yeniden inşa edemeyiz. Dünya’nın kaderini kafirlerin insafına bırakamayız. Onlar gücü ele geçirdikleri zaman, ekini ve nesli yok ederler. İmar etmek, inşa etmek, ancak müminlere düşen bir görevdir. Bakın dünya, Resulullah’ın yaşadığı dönemdeki MEKKE şehri gibi. Peygamber (sav), Mekke’deyken ne yaşıyor ve yaşanıyor ise, şu anda tüm dünyada aynı hatta daha beteri hayatlar yaşanıyor.
Mekke putlar ile doluydu. Mekke’de fahşa vardı, fucur vardı. İçki su gibi tüketilirdi. Faizsiz ticaret neredeyse yoktu. Sermaye, az sayıda bir azınlığın elindeydi ve geriye kalan kim varsa köleydi. O gün Mekke’de ne varsa, bugün dünyamızda fazlası ile var. Değil mi?
Peki ne yaptı Peygamber (sav)? Bir medeniyet inşa etti, bir Medine inşa etti. Bugün dünya eğer Mekke ise, bize bir MEDİNE lazım. Bir MEDİNE inşa etmek lazım. Bakın salgın sebebi ile bazı yerler kapatıldı. GENELEVLER, PAVYONLAR, BARLAR bir gecede kapatıldı. Oysa Allah’ın emri gereği zaten kapalı olması gereken mekanlar, yarın salgın bittiğinde, yani gemi karaya yanaştığında, kaldığı yerden devam edecekse, ortalık sakinleşince camilerden selaların okunduğu, duaların yapıldığı ve Allah’a (cc) en çok yaklaşıldığı şu günleri, kısacası her şeyi unutacaksak ve bunu yeniden bir dirilişe, bir TEVHİD-İ uyanışına vesile kılmayacaksak, sadece kafirlerin planlarını izlemek zorunda kalacağız demektir.
Kimse evden çıkamıyor. Caddeler , sokaklar boş, temel ihtiyaçların giderileceği çoğu mekan kapalı. Marketten ekmek almaya bile korkuyor insanlar, herkes ekmeğini evde yapmaya başlamış. Niye? Hasta olmayayım diye. Oysa, belki virüs bizi öldürmeyecek ama ECEL geldiği zaman, ÖLÜM ne bir an ileri, ne bir an geri gidecek.
Öyleyse kimde ne varsa, onu ALLAH’ın (cc) davasına harcamak zorundayız.
Yoksa ecel bizi harcayacak…
[1] https://www.hurriyet.com.tr/ekonomi/abd-1-trilyon-dolari-yakiyor-40991853