Ortadoğu; konum olarak İngiltereye yakınlığına göre adlandırılmış olması bie bölgenin siyasi geçmişini ve geleceğini okumamıza anlam katacak bir bilgi olmalı. Son 7. yılda özellikle Suriye üzerinden gelişen ve iki gün once İran ordusunun önemli komtanlarından olan Kasım Süleymani’nin öldürülmesi sonrasında Türkiye’de verilen tepkiler bize bir kez daha gösterdiki bu ülke çok ciddi bir şia yayılmacılığının etkisinden geçmiş. Geçiyor, değil. Geçmiş. Ulus-devletlerin kendi sınırları dışındaki yayılmacılığında iki genel amaç vardır.
- O ülkedeki yeraltı ve yer üstü kaynaklarını gasp etmek.
- O ülke halklarını manipüle ederek olası düşmanlıklarını engellemek. Yani onları kendilerine benzetmek.
Kasım Süleymani’nin öldürülmesi bize bir kez daha gösterdiki; Şia’nın güncel deyimiyle uzun zamandır yaptığı PR (Public Relations), (bir kişi veya kurum için halkın genel algısını başarılı şekilde iletişim kanallarının kullanılarak yönetilmesidir.) çoktan karşılığını vermiş hatta ciddi anlamda meyvelerini veriyor. Süleymani’nin öldürülmesi ile anlaşıldı ki bu memlekette hangi taşı kaldırsan altından bir İrancı şebbiha çıkıyor.
Varlığını İran’ın siyasal istelerine göre şekillendiren dernek-vakıf ve siyasi gücün etkisini görmezden gelmek ciddi bir hata. Özellikle 90’lı yıllarda Erbakan’ın siyasi hareketi içinde konuşlanan bu güç bugün zirve dönemini yaşıyor. Üstelil bu Siyasal islamcları değil, marksist-leninist-kemalist örgütleri de içine almış durumda.
Dünün islamcı tayfasının ne kadar riyakâr ve iki yüzlü olduğunun ortaya çıkarması açısından gerçekten ibretlik bir durumdur. İnsan once şunu sormak istiyor, acaba bu kitle Suriye’de son 7 yıldır olan bitenden habersiz mi? Süleymani’nin İran ordusu ile özellikle son 7 yılda suriyede yaptığı katliamları görmemeyi ne ile adlandıracaksınız? Dostlarının bile kendisine “Halep Kasabı “ dediği bir kişiden bahsediyoruz.
İslami dava güden adamlar ile Perincekciler, Kemalistler ve Marksistler aynı adamın ölümüne üzülürken, bu katil sürülerinin Suriye’de yaptığı katliamları görmezden gelmeleri onların zilleti olur sanırım. Süleymani, Suriye’de İran adına savaşı yöneten yönlendiren bir zalimdi. Halep’te taş üstünde taş koymazken kol kola dolaştığı ABD askerlerinin eliyle öldürülmesi Rabbimizin değişmeyen sünnetindendir.
Şundan çok eminim; yarın aynı ABD Esed’i de öldürse muhtemelen aynı adamlar ESED içinde üzülürler. Suriye’de son 7 yılda bir milyondan fazla müslüman ABD – İRAN – RUSYA – ESED ortaklığı ile yok edildi. Elbette zaman zaman kendi aralarında anlaşmazlığa düşseler de söz konusu müslümanların kanları olunca bir araya gelmekten çekinmeyecekler.
Bundan sonra ne olacak ? Hiç bir şey.
Bu zalimler bölgede ulus çıkarları doğrultusunda mazlum halkları yok etmeye devam edeceklerdir. İslam dünyası TEVHİD akidesinden ve CİHAT ahlakından yoksun kaldıkça bu zalimler güçlenerek kan emmeye devam edeceklerdir. Sadece kendi ulusal çıkarları doğrultusunda 2.dünya savaşında 40 milyondan fazla kendi! insanını öldüren emparyel yine kendi insanına acımadı. Suriye’de gerektiğinde birbirinden destek alarak katliamlarına halen devam eden bu süreçte bu olay ile yine mazlum rolüne soyunacak olan İran’ın bu rafizi politikası bizim çokda yabancı olduğumuz bir şey değil.
Batı dünyası yaklaşık 400 yıldır İran’ı İslam dünyasına karşı bir silah olarak kullanmaya devam ediyor, sadece OSMANLI – İRAN iliskilerini incelemek bile buradaki aymazlığı anlamamız icin yeterli, ama her konuda olduğu gibi bu meselede yine Kemalist tarih yanlı ve manipüle ediyor. İnsanımız iran dendiği zaman sadece Hz. Ayşe annemize ve Hz.Peygamberin temiz, pak, Rabbimizin Kur’an’da övdüğü ashabına küfreden cahiller toplumu zannediyor, oysa Hz.Ömer’den ( Allah ondan Razı olsun) bu yana devam eden bin yıllık bir düşmanlık üzerine kurulu değişmeyen bir Mecusi ahlaksizlığı vardır. Hiç kimse bunu söylemeye cesaret edemiyor ama İRAN hiç bir zaman bir islam toplumu olmadı. Evet içinde muslümanlar oldu, hala da vardır ama genel olarak 55 ülke varsa eğer islam dünyasında Kur’an ve Sünnete en uzak devlet İran olmustur. İran devlet politikası tıpkı bir çok müslüman ülkede olduğu gibi küresel siyaset aracılığı ile şekillendirilip yönlendirilmektedir.
İslam dünyası hiç bir zaman ‘79 İran devriminin arka planını, Fransa ve bazı avrupa ülkelerinin bu devrimdeki etkisini, adına “İslam Devrimi” demek süretiyle ve İran’ın o zamandan bu yana üstlenmeye çalıştığı İslam dünyası hamiliği meselesi ile yüzleşmedi. Nasılki Türkiye’de yaşayan müslümanlar, Demokrasi – Laiklik ve Cumhuriyet rejiminin İslam dünyasında açtığı tahribatı ve halifeliğin yüm İslam dünyasında etkisizleştirilmesi meselesi ile yüzleşmek zorundaysa, (ki kanaatimce, gerçek anlamda siyasal ve ekonomik bir kalkınma isteniyorsa bu elzemdir), İslam dünyasıda İRAN gerçeği ile yüzleşmek zorundadır.
Kasım Süleymani, şia yayılmacılığının eli kanlı neferlerinden biriydi. Muhtemelen onun yerine gelende, onu aratmayacaktır. Ama mesela; ESED için Suriyede kurtuluş savaşı veriyor diyen marksist maocu kesim ile ölümüne başsağlığı yayınlayan SAADET partisi-Hüdapar gerçeğini hangi akıl ne zaman okuyacak?
Rabbi’miz yüce kitabında İman edenler, Allah yolunda savaşırlar. İnkâr edenler de tağut yolunda savaşırlar. O halde siz şeytanın taraftarlarına karşı savaşın. Çünkü şeytanın hilesi zayıftır. (Nisa-76) buyurmaktadır. Tüm dünya’da nerede bir zülüm varsa şüphesiz bundan payını ancak mazlum müslüman halkları almakta. Arakan’da, Bosna’da, Suriye’de, Irak’ta, Afganistan’da, Filistin’de, Doğu Türkistan’da… Daha fazla saymaya elimizde yüreğimizde gitmiyor.
Bir zalimi bir başka zalim eli ile def etmesi Allah’ın değişmeyen sünetindendir. Gönül isterki bu izzeti müslümanlar kendi elleri ile yaşasın, ama bir belanın başka bir bela ile def edilmesine bırakın müslüman olmasını, azıcık vicdan sahibi her insan buna sevinecek değildir.
Son 40 yılda İran’ın PKK’ya olan bakışı nasıldı?
Sınır ötesi operasyonlarda Türkiye’nin YPG’ye müdahalesine İRAN ne diyordu?
Peki nasıl oluyor da nice yazar-çizer- politikacı-dernek,vakıf başkanları, parti mensupları, öğrenci birlikleri bile bile bu katiller sürüsünü savunuyor? Bunun altıdan yatan en önemli sebeb nedir?
Ortak inanç esasları olabilir mi?