Hamd alemlerin Rabbi bir ve hakim olan Allah’a aittir.
Geçtiğimiz günlerde Meclis Başkanının bir konuşmasında söylediği malum cümlenin üzerinden kopar gibi olan, ama bir şekilde bastırılan fırtınadan bahsediyorum. Hani bir söz vardır ya “sular çekildiğinde karıncalar balıkları yer diye” Daha sular çekilmeden saldırdı karıncalar. Her ne kadar İsmail Kahraman’ın söylemi Tevhidi bir söylem olmasa da yüzyıllık despotizme yaptığı vurgu bile karıncaların yuvasından çıkmasına yetti. Uzun zamandır unuttuğumuz bir şeyi hatırlattı bize…
Malum açıklamadan sonra, neydi açıklama; “Laiklik anayasada olmamalı, dindar bir anayasa olmalı” demişti ve sonrasında gerçekleşen malum olaylardan sonra bir çeşit geri adım attı(rıldı). Sonra aldı başını gitti bir laiklik nedir ne değildir tartışması.
Tüm tartışmaları bir kenara bırakmak ve şu iki şeye dikkat etmek gerekiyor. Bu açıklama aslında toplumda var olan ancak 28 Şubat sürecinden bu yana İslami camianın unuttuğu (yada unutturulmaya çalıştığı) iki gerçeği bize hatırlattı. Bunlardan ilki artık yok olduğu sanılan, tamamen yok olmasa da eski ve güçlü varlığını yitirdiğini zannettiğimiz Militarist Laiklik dayatmasıdır. Nüfus olarak az ancak nüfuz olarak hiçte azımsanmayacak derindeki dayatmacı ahlaksızlıktır. Daha ilk günden ortaya konan saldırgan tepkiselliğin altında yatan bilenme duygusu kendini daha güçlü hissettiriyor aslında. Var olan kaygılar temelde 13 yıllık iktidara olan öfke ve siyasal kıskançlıktan öte bir şey aslında. Biz buna yüzyıllık düşmanlık desek daha yeridir. Hilafetin kaldırılması ve ardından “Din ve Vicdan özgürlüğü” diye dayatılan şeyin, daha ziyade İslam karşıtlığı olduğunu anlamamak için kör olması gerekir insanın. Kendini erişilmez ve tartışılmaz gören, kirli oyunlarla elde ettiği iktidarı 40 yıl tek başına, baskı ve zorbalık ile koruyan ve bin yıl İslam Ahlaki ile yoğrulmuş bir toplumun DNA’sı ile oynayan “Sahte Aslı Unsur” ları anlamak kolay… Kolay, kolay olmasına ama peki bizim mahalleye ne oluyor ? ya da artık bizim mahalle? mi ..
28 Subat süreciyle birlikte kabuk değiştiren İslami kesimin “sisteme entegre olmak” diye tanımlanan mücadele anlayışının entegre olmanın ötesine geçtiğini görmek, hatta bizzat artık sistemin kendisi olduğunu görmek ne kadar da üzücü degil mi…
Çok değil bundan 10-15 yıl öncesine kadar “Şeriat hortladı” “Laiklik Elden gidiyor” gibi veryansınlara ilk sahip çıkan ve kendilerini laikliğin teminatı olarak gören kesimin el değiştirmiş olması…Her ne kadar bu durum reel politik kaygılarla tevil edilmeye çalışılsa da Hesap günü Reel politik kaygıların bir getirisi olmayacaktır Rabbimizin huzurunda…
Meclis Başkanının açıklamasına yapılan karşı açıklamaların ve tepkilerin var olan laiklik hassasiyetlerini bastırmak ve Laik kesimin yüreğine su serpmek olarak görmemek gerekir. Ulus devlet anlayışının geldiği noktada halkının sözüm ona %98’inin Müslüman olduğu bir toplumda üstelik % 52 oyla tek başına iktidar olan ve islami kimliğiyle bilinen bir partinin mensubu ve aynı zamanda T.B.M.M başkanı olan bir kişi dahi, İslami bir yaşam tarzı Hakkını dile getiremiyor…
Yaptığı açıklamayı bir şekilde geri almak zorunda kalan kişi bu ülkenin Meclis Başkan’ı… varın gidin sıradan bir Müslümanı siz düşünün. Hadi siyasal erki anladık. Peki Diyanet isleri Başkanından tutunda, milyonlarca üyesi olan cemaat şeyhlerine, mangalda kül bırakmayan Kanaat Önder’lerinden yazar çizer takımına kadar neden kimse bir tepki vermedi ve neden hep bir ağızdan: Biz buna LAİK değiliz, denmedi. Evet, değiliz, biz buna LAİK değiliz. Biz Müslümanız ve bizim hayatımızın her safhası Rabbimizin emrine göre dizayn edilmek zorunda. Kim bilir Belki bir KAHRAMAN kral çıplak demeye çalıştı kısık sesle de olsa, kıstırılmış sesle de olsa… Ama gel gör ki, var olanı mufahaza etmek adına, yürüyen tekere çomak sokmamak adına, görmezden duyulmazdan gelindi. Çok az sayıda Müslüman bir şeyler mırıldanmaya çalışsa da, o sesler de büyük gürültü arasında hiç duyulmadı…
Tüm toplumda ağıza alınamayacak kadar kutsanmış bir anlayışın son şeklini görmüş olduk. Kendisi asli unsur sayanların başını azıcık kaldırması yetti aslında, ve bir kez daha iktidar olmak ile muktedir olmak arasında nasıl bir fark olduğu gözler önüne serilmiş oldu sanırım.
Bazen kişinin içinde bulunduğu durum ve imkân var olanı değiştirmeye yetmeye bilir. Bundan dolayı kimse elbette yadırganamaz, kaldı ki bu ALLAH (cc) katında bile geçerli mazeret sayılır. Ancak el ile değiştiremediğinden hiç olmazsa DİL ile beri olduğunu beyan etmesi Müslümanın imanının gereği sayılır ki, bu durumu Resulullah (as); dilsiz şeytanlık ile ifade eder.
Bu minvalde hayatın her alanında beşeri ideolojilerin oluşturduğu, Kur’an ve Sünnet’i yok sayan her türlü yaşam tercihlerinden beri olduğumuzu, her türlü seküler dayatmaya LAİK olmadığımızı belirtmemiz iman ile küfür arasındaki çizgi gibi durur karşımızda. O zaman şu soruyu sormalı bence her insan ;
Ben ! buna LAİK’miyim ?
Sen ! buna LAİK ‘misin ?
Ve daha da önemlisi ; Biz buna LAİK’miyiz …