“Birr” Çok şeydir…!

Modern insan’ın duygu ve düşünce dünyasını inşa eden, yöneten ve yönlendiren algıların herhangi bir yerinde islama ait bir değerin olmadığını daha önceki yazılarda da söylemiştim. Aile hayatından tutunda, iş yaşamına, ekonomi anlayışından devlet idaresine kadar nereye bakarsak bakalım, sonradan oluşturulan yargıların hakim olduğunu görmek zor değil.

 

Bu hakim algının toplumdaki en belirğin özelliklerinden biri de bencillik desem abartmış olmam herhalde. Oysa Rabbimiz daha ilk insanoğlundan yani ademoğullarından (Habil-Kâbil’den) istediği ilk şey karşılıksız vermek.

 

Evet; karşılıksız vermek, yani infak etmek, yani iyilikte bulunmak, hemde hiç tanımadığınız insana… Üstelik bunu yaparken en sevdiklerinizden yapmak. Ne kadar da kulağa farklı geliyor değil mi…Karşılıksız iyilik yapmak…

 

Batı toplumu asırlardır devam eden ve bana göre islam ile şereflenmediği sürecede kıyamete kadar devam edecek olan İÇ BUNALIM’ını atlatmanın değişik psikolojik yöntemlerini deniyor. Son 45 yılda tüm dünyada intihar oranlarında % 60 oranında artış var. Modern teknoloji, konfor, günlük hayatta kullanılan araç-gereçlerin teknolojik gelişimi, refah düzeyi bu kadar artmış olmasına ragmen son 45 yılda bu artışı neye bağlayabiliriz ?

 

Üstelik ilk 10 ülke arasında ki bu ülkeler genelde avrupa ülkeleri (Litvanya-slovenya-estonya-macaristan..) var. İsveçte yılda 500 kişi intihar ediyor. Şimdi bunların sebelerini buraya bağlamak istemiyorum ama, şunu da sormak istiyorum, insanları maddi imkansızlıkları veya değişik sağlık sorunları olmamasına ragmen intihara sürükleyen ruh yapısında tatmin olmamış bir duygu yogunluğu olduğunu söyleyemezmiyiz ?

 

Sadece intihar meselesi değil, toplumsal stress ve depresyonun hem bireysel hemde iş hayatında nasıl bir verimsizliğe yol açtığını çoktan fark eden ve bunun üzerine çözümler bulmaya çalışanların son yıllarda üstüne basa basa yaptıkları ve topluma anlatmaya çalıştıkları bir şey var: Karşılıksız  iyilik yapın.

 

Özellikle psikologların hastalarına verdikleri tedavi yöntemi olarak kullanılan bir şey bu. Şu bilgi çok önemli benim için; doktor hastasına soruyor, en sevdiğin şey ne ? hastası diyorki falanca takımın bezbol maçıma gitmek. O zaman diyor o takımın maçına 2 bilet al ve birini hiç tanımadığın birine hediye et. Yine başka bir hasta, çok meşhur bir kahve markasının pahalı bir kahvesini çok sevdiğini söyleyince ona da aynı tavsiyede bulunuyor. Çünkü insanlar artık hiç bir şeyden tatmin olamıyorlar, akşam kafalarını yastığı koyunca bir vicdan rahatlamasına ihtiyaç duymak zorundalar.

 

Son zamanlarda sık rastladığımız sosyal medyada yayınlanan videoların birinde, sunucu bir sosyal deney yapıyor. Evsiz, üstü başı yırttık bir şekilde restaurantlarda dolaşıp yemek yiyen insanlardan kendisi ile yemeklerini paylaşmalarını rica ediyor ama neredeyse herkesten aldığı tek cevap var Hayır.

 

Çünkü; modern insan kendisine ait olan bir şeyi, kendi bileğinin hakkı ile aldığını, bunun için çalıştığını, zekasını kullandığını ve bunu hakkettiğini dolayısı ile bunu hiç tanımadığı biri ile paylaşmayı Kabul edememeyeceğini düşünüyor. Yani her şeyi ALLAH’tan bağımsız düşünüyor.

 

Bu davranış biçimi malesef artık bizi de kuşatmış durumda. Sahip olunan imkanların Allah’ın bizde emaneti olduğunu, bunu Allah’ın rızası dışında kullanmamız gerektiğini unutmuş durumdayız.

Ben çalıştım,

Ben hakkettim,

Ben kazandım…

 

Bu bize yabancı bir davranış değil; Kârûn, “Bunlar bana bendeki bilgi ve beceriden dolayı verilmiştir” dedi.

Bunu söyleyen kim ? Karun. Peki karun’un özelliği ne ? bakın neymiş !

 

“Şüphesiz Kârûn, Mûsâ’nın kavmindendi. Onlara karşı azgınlık etti. Biz ona, anahtarlarını (bile taşımak) güçlü bir topluluğa ağır gelecek hazineler verdik. Hani, kavmi kendisine şöyle demişti: “Böbürlenme! Çünkü Allah böbürlenip şımaranları sevmez.”

 

 “Allah’ın sana verdiği şeylerde ahiret yurdunu ara. Dünyadan da nasibini unutma. Allah’ın sana iyilik yaptığı gibi sen de iyilik yap ve yeryüzünde bozgunculuk isteme. Çünkü Allah bozguncuları sevmez.” Kasas: 76-77)

 

Mülke sahip olduğu halde karunlaşmayan ne kadar az insan var değil mi ? Oysa siyer tarihine baktığımızda Hz.Peygamber ile birlikte hareket eden ilk sahabelerin, başta Hz.Ebubekir (ra), Hz.Ömer (ra) ve Hz. Osman(ra) olmak üzere bir çok sahabenin zekat-infak ve sadakayı hayatın merkezine yerleştirdiklerini çok rahat görüyoruz. Çünkü onlar daha Kuran’ın iniş sürecinde bu ayetler karşılaştılar ve bundan çok korktular.

 

“Hayır, hayır! Yetime ikram etmiyorsunuz.

Yoksulu yedirmek konusunda birbirinizi teşvik etmiyorsunuz. Haram helâl demeden mirası alabildiğine yiyorsunuz.

Malı da pek çok seviyorsunuz” (Fecr: 17-19)

 

Onlar bahçe sahipleri kıssasında mallarını yoksullar ile paylaşmadıkları takdirde başlarına nelerin geleceğine iman etmişlerdi. Onlar verdiklerinin, alan yoksulların eline geçmeden once Allah’a ulaştığını çok iyi biliyorlardı. Üstelik Ahiret günü yanlarında götüreceleri başka da bir şey yoktu. Bu çok önemliydi çünkü cehennem ehlinin ortak özelliğini duyduklarında şaşkına dönüyorlardı;

 

“Onlar şöyle derler: Biz namaz kılanlardan değildik. Yoksula yedirmezdik. Bâtıla dalanlarla birlikte biz de dalardık. Ceza gününü de yalanlıyorduk. Nihayet ölüm bize gelip çattı.” (Müddesir:40-47)

 

Batı toplumunun şimdilerde yeni yeni keşfettiği onuda sadee vicdan rahatlatma ve psikolijik rahatsızlıkların önüne geçme adına yapmaya çalıştığı Karşılıksız Verme’nin bizim hem dünya hemde ahiret hayatımız için nasıl bir öneme sahip olduğunu anlatmama kelime yetmez sanırım.

 

Modern dünya herşeyi yok etme tüketme üzerine kurulu. Herşeyi doyumsuz bir sahiplenme adına yapıyor ve gerçekten doymak bilmiyor. Ulaşmak istediği şey her ne ise ona ulaşmak için hertürlü zalimliği kendisine helal görüyor, üstelik ona sahip olduğu zamanda herşeye tekrardan yeni bir heves yeni bir istek adına tekrar başlıyor.

 

Bu iradesizliğin insanoğluna vereceği birşey yoktur. İnsanlığı tekrar ayağa kaldırmak istiyorsak insani değil islami refleksleri öne çıkarmak ve bir toplumu yeniden islam ahlakı ile inşa etmek zorundayız. Bunun tek çıkar yolu sahip olduğumuzu Allah yolunda harcamak, müslümanlar ile paylaşmaktır. Bize göre karışılıksız gelen şeyin Allah katındaki karşılığını tahmin bile edemeyiz. Allah (cc)’ın hiç bir iyiliği karşılıksız bırakmayacağını ve hesap günü bunlara çok ihtiyaç duyacağımızı bilmemiz gerekiyor.

 

Hiç görmediğiniz, tanımadığınız bir kişiye sırf müslüman din kardeşiniz diye ve ecrini yalnızca Allah’tan (cc) bekleyerek hayır yapmanız, elektirik faturasını ödemeniz, evine odun almanız, evde iaşesi olmayana gıda yardımı yapmanız, kirasını ödemeniz, çocuğuna ayakkabı almanız, beyzbol maçına bilet alan adamın yaptığı gibi bir şey değildir.

 

Sizinki yalnızca Allah (cc)’ın rızası içindir. Kurtuluşunuz biraz da buna bağlıdır ve onun için “Birr” çok şeydir…

 

Hamd yalnızca Alemlerin Rabbi Allah’a (cc) aittir. 

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir